Gecenin zifiri karanlığında, Endimion'un kavalı geliyor aklıma... Yunan mitolojisinin, duyduğum en güzel efsanelerinden birinin kahramanı o ve hikayesi burada, Herakleia'da geçiyor. Endimion, Latmos Dağı'nda yakışıklı bir çobandır. En büyük varlığı kavalıdır. Gündüz, keçilerini otlatırken, kavalını ya nık yanık çalar. Bir gece, Bafa Gölü sahilinde uyurken, Ay Tanrıçası Selene, onu görüp aşık olur ve her gece onu ziyaret ederek, ışık tan gövdesiyle sevgilisini sarıp öper. Endimion, her akşam uykuya daldığında, Selene'nin gelmesini bekler. Ayın gökyüzünde olmadığı geceler, Endimion için zor geçer.
Bu aşkı uzaktan izleyen Zeus, Endimion'a kendisinden bir dilekte bulunmasını söyler. Endimionda, ayın gökyüzünde olduğu bir gece, sonsuz ve ölümsüz bir uykuya dalmayı diler . Böylece, Selene ve Endimion sonsuza dek beraber olurlar. Selene, Endimion'dan 50 kız doğurur.
Prehistorik zamandan çıkıp, Yediler Manastırı'na doğru yürümeye başlıyoruz. Öyle vahşi ve bozulmamış bir doğa var ki burada, adeta ilk defa ben keşfetmişim gibi hissediyorum. Yediler Manastırı, sabah ışığında, uzaktan tüm haşmetiyle görünüyor. Yuvarlak bir kayanın içi oyularak kovuk haline getirilen, fresklerle kaplı çilehane, bana nerede ve hangi zamanda olduğumu unutturuyor ... Keşişlerin, bu zor ulaşılan, ücra yerdeki manastırdan Herakleia'ya baktığı gibi, ben de manastır yıkıntılarının içinden Bafa Gölü'nü seyrediyorum.
Çocukluğumda, Bafa Gölü ve balık vardı... Şimdi, ay ışığıyla aydınlanan bir köy ve sırlarla dolu Latmos var...
Yorumlar
Yorum Gönder