Necef'in Sırları


Önümde duran binanın ihtişamı karşısında hayranlıkla kendimden geçtiğim için, meydanı tıklım tıklım dolduran bir kalabalığın çevremizi sarmakta olduğunu fark edemedim. Sonunda beni kendime getiren, oradan uzaklaşmamızı söyleyen zaptiyenin kaygılı sesi oldu. Göründüğü kadarıyla bir anda 200 kişi caminin önündeki küçük meydanı doldurmuştu ve bana bakarak buraya nereden ve hangi sebeple geldiğimi soruyorlardı.

Zaptiyelerden biri, haysiyetimin ayaklar altına alındığını düşünerek, dinime küfreden ve tüküren bir Şiiyi itmek ya da tartaklamak gibi budalaca bir davranışta bulundu. Ciddi bir kargaşa çıkacağa benziyordu, ama yan taraftaki daracık bir geçide dalıp kalabalığın arasından sıyrılmayı başardık. Yine de 100 kadar ya da daha fazla adam ve çocuk arkamızdan geldi ve Necef'in güney kapısından geçip daha güvende olacağımız çöle çıkana kadar peşimizi bırakmadılar.

Necef surlarının dışındaki ovada, dünyanın başka herhangi bir yerindekinden çok daha fazla ölünün gömülü olduğu söylenir.

Ovada, tepelerine küçük mavi çiniden kubbeler kondurulmuş sayısız gösterişli türbe yükselir. Burada kaç kişinin gömülü olabileceğini sordum. Zaptiyelerden biri, “Sadece Allah bilir” demekle yetindi. Geçmiş yüzyıllar boyunca buraya ölülerini gömmeye gelen milyonlarca ziyaretçi, şüphesiz beraberinde harcayacak para da getirmişti. Ölüyü getiren adam ne kadar zenginse, alınan ayakbastı parası da o kadar yükseliyor. Bir cenaze törenine yirmi bin dolar harcandığı bile oluyor.

Büyük caminin görüş alanı içindeki mezar yerleri daha pahalı, Osmanlılar Hindistan'dan, İran'dan ve başka yerlerden getirilen naaşlar için vergi koymuşlar. Bu yüzden birçok naaş kaçak getiriliyor. İranlı kurnaz bir hacının taşıma ücretinden ve vergiden kurtulmak için büyükbabasının iskeletini parçalara ayırıp, ayrı paketler halinde postayla gönderdiği anlatılıyor.

Yorumlar